Yeniçağ Gazetesi bu manşetle çıktı
Gazetemizin 1. sayfasını okumak için tıklayınız
YARGI KRİZİ, HİPERENFLASYON CANAVARI iÇiN CAN SUYU
EKONOMİST Mahfi Eğilmez, yıllardır yüksek enflasyonla boğuşan Türkiye’nin yaşanan son yargı kriziyle birlikte çok daha yüksek enflasyon oranları anlamına gelen hiperenflasyona doğru sürüklendiğini açıkladı. Eğilmez, yargı krizinin, zaten yüksek enflasyonla mücadele eden vatandaşların geleceğinin daha da kötüleşmesine sebep olacağını söyledi.
Eğilmez, “Yıllık enflasyonun çok yüksek oranlara ulaştığı duruma hiperenflasyon deniyor. Enflasyon hızına göre farklı kategorilere bölünür: Enflasyon, yüzde 1 – 3 dolayında ise buna sürünen enflasyon ya da ılımlı enflasyon denir. Bu oranda bir enflasyonun varlığı ekonomiyi canlı tutmak açısından sıfır enflasyona tercih edilir. Gelişmekte olan ülkelerde ılımlı olarak kabul edilen enflasyon oranı yüzde 5’e kadar çıkabilir. Gelişmiş ülkeler açısından yüksek enflasyon yüzde 3’den sonrasını ifade ederken gelişmekte olan ülkeler için yüzde 5’den yukarısı yüksek enflasyon olarak kabul edilir” dedi.
“Yüzde 10 ve yukarısı gelişmiş ülkeler için de gelişmekte olan ülkeler için de çok yüksek enflasyon göstergesidir” diyen Eğilmez, şunları söyledi:
“Çok yüksek enflasyonun üst sınırı bazı iktisatçılara göre yüzde 200, bazı iktisatçılara göre yüzde 500’de biter ve bu sınırdan sonra artık hiperenflasyon başlar. Günümüzde daha çok kabul gören sınır yüzde 200’dür. Yılbaşında 100 TL’ye satılan bir malın fiyatı yıl sonunda 350 TL olmuşsa enflasyon yüzde 250’ye ulaşmış demektir ki bu hiperenflasyondur.
Bu durumda 100 TL ile tanesi 20 TL’ye satılan çikolatalardan yılbaşında 5 tane alınabilirken yıl sonunda 2 tane alınabilecek demektir. Eğer hiperenflasyon yüzde 250 değil de yüzde 700 olsaydı o zaman yılsonunda enflasyon yüzde 600’e ulaşmış olacak ve eldeki 100 TL ile fiyatı 120 TL’ye yükselmiş olan çikolatalardan hiç alınamayacaktı.
Enflasyonun çok yüksek olması haline negatif reel faiz de eşlik ederse insanlar ellerindeki paranın değerini kaybetmesini önlemek için harcamalarını artırırlar. Herkes elindeki paranın büyüklüğüne uygun malları stoklamaya başlar.
Çok parası olanlar ikinci, üçüncü konutu almaya veya birkaç yıllık arabasını yenisiyle değiştirmeye, pahalı saatler, kalemler almaya, pahalı restoranlarda pahalı yemekler yemeye yönelirler.
Bazıları paralarının değer kaybını önlemek için düşük faizin yarattığı talep artışının sonucunda değerleri artmaya başlayan hisse senetlerine, bazıları da anaparayı korumak için döviz veya altın alımına yönelirler.
Daha az parası olanlar beyaz eşyalarını yenilemeye, daha mütevazı restoranlarda yemek yemeye, çeşitli ihtiyaçlarından daha fazla tüketim malını satın alıp evlerinde stoklamaya yönelirler.
Paranın hızla satın alma gücünü kaybetmesinden kaçınmak için sergilenen bu talep artışı, bu artışı karşılayabilecek arz artışı hemen sağlanamadığı için malların fiyatlarının daha da artmasına yol açar.”